load
header top
Header center logo
icon

İletişime geçin

0 555 800 05 28

DİJİTAL DÜNYANIN SESİNİ DUYABİLENLER

Yazar: İrfan Keskin

Dijitalleşme ile fiziksel dünyanın internete taşınmış yeni hali olan dijitalleşme kavramı doğuyor... Y ve Z kuşaklarını zenginlik görüp, onlarla aynı dili konuşarak dijital dönüşümü bu yeni nesil temeline oturtmamız gerekiyor. X+Y*Z= ? dijital dönüşüm formülünde çarpan etkisi Z kuşağı tarafından olacaktır. Artık kol gücüne dayalı rutin, sağlıksız ve hataya açık yöntemler yerini makinelere ve dijital sistemlere devrediyor.

Endüstri 4.0, Toplum 5.0 peşinden koşan bir dijital dönüşüm mü ? Yoksa KamuNet, Kamu Entegre Veri Merkezi, Fatih Projesi, eDevlet, AYDES, MEDULA, TAKBİS, PARDUS, GÖÇNET, BELGENET gibi tüm kurumsal projelerimizin tamamlanıp vatandaş odaklı ulusal dijital dönüşüm mü?

Dijital dönüşümün yerli ve milli hammaddesi kendi insanımız olmalıdır.

DİJİTALLEŞME NEDİR?

Gelişen teknolojiye bağlı olarak değişimin hızı ve kapsamı ile her zamankinden fazla başımızı döndüren bir yolculukta gibiyiz. Bir yandan savaşlar, krizler, felaketler yaşanırken diğer yandan bilim ve teknoloji, hayatımızı iyileştirmek üzere karşımıza yenilikler çıkarıyor. İşte burada fiziksel dünyanın internete taşınmış yeni hali olan dijitalleşme kavramı doğuyor...

İşte biz burada hayatı iyileştirmek, tasarruf sağlamak ve değer oluşturmak için nerede durmalıyız sorusunu sorgulamalıyız.

Dijitalleşmeyi, insanların, nesnelerin ve teknolojilerin akıllı bir şekilde birbirine bağlanması olarak tanımlayabiliriz.

Dijitalleşme, iş süreç modellerinin yeniden tanımlanması, iş yapış yöntemlerinin değişmesi, rekabetin yeni bir temel ve yön kazanması gibi çok sayıda yeni fırsatılar sunuyor. Bu kapsamda, eski sistemlerin oluşturduğu sınırlar da ortadan kalkıyor. Artık her şeyin birbirine bağlı olması, yalnızca yeni teknolojilerin getirdiği dijital bağlantı anlamına gelmiyor; çevresel faktörler, ekonomi ve sosyal değişimlerde birbirlerini büyük ölçüde etkiliyor. Bu yönüyle teknolojinin yönlendirme gücü giderek artıyor.

Dijitalleşme, dijital sistemlerin, haberleşme ağlarının ve büyük ölçekli veri analizlerinin iş hayatı ve üretim süreçleriyle hızla bütünleşmesiyle birlikte onların kendi kendini devam ettirebilmesine ve daha verimli hale gelmesine olanak sağlayarak çalışma şeklimizde gerçekleşecek önemli bir dönüşümü müjdeliyor.

Dijital dönüşüm bir kere uygulanan ve biten bir süreç değildir. Sürekli hareket halinde ve her gün gelişen bir nefes alma şekli olmuştur. Gelişen mobil altyapılar, ortaya çıkan yeni iş yapma biçimleri ve teknolojiden yararlanma şekilleri ile her geçen gün dijital dönüşüm hayatımızda daha fazla yer almaktadır.

21’inci yüzyılda teknolojik eğilimler nelerdir?

Uzun vadeli eğilimler:

  • Nano teknoloji,
  • Genetik teknolojisi,
  • Uzay teknolojileri

Orta vadeli eğilimler:

  • Dijitalleşme,
  • Robotlaşma,
  • Yenilenebilir Enerji

Yakın vadeli eğilimler (Endüstri-4.0, Toplum-5.0):

  • Büyük Veri,
  • Bulut Bilişim,
  • Nesnelerin interneti (IoT),
  • Makineler arası iletişim (M2M),
  • Araçlar arası iletişim (V2V),
  • Yapay Zekâ,
  • Giyilebilir Teknolojiler,
  • Arttırılmış Gerçeklik (Augmented reality),
  • Hologram,
  • 3D Baskı ve Çizim Teknolojileri,

DİJİTALLEŞMEDE YENİ NESLİ KİMLER OLUŞTURUYOR?

TÜİK’in projeksiyonuna göre 65 ve üzeri yaştakiler yaşlı nüfus, 2023 yılında 8.6 milyona, 2050’de 19.5 milyona, 2075’te ise 24.7 milyona ulaşacak. Yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı 2023 yılında %10.2 iken, 2050’de bu oran % 20.8’e, 2075 yılında ise %27.7’ye yükselecek. Bu projeksiyon bize kısaca şunu özetliyor. Şimdinin Y nesli (20-35 yaş arası) ve Z nesli (19 yaş altı) olarak adlandırılan gençler ve çocuklar, ilerinin ebeveynleri, yöneticileri, bürokratları olacaklar ve dijital nesil olarak hayatın içinde var olacaklar.

2016 yılında yapılan bir araştırmaya [1] göre, 20-35 yaşlarında olan nesil (“Y” nesli), tüm çalışanların 2020 yılında yarısını, 2025 yılında ise 2/3’ünü oluşturacağı tahmin edilmekte. Bu nedenle kurumlar/kuruluşlar ve firmalar, bu yeni neslin beklentilerini anlamak ve buna göre düzenlemeler yapmak durumunda. Bu yeni neslin tipik özellikleri aşağıdaki şekilde sıralanabiliriz:

  • Yetki üstlenme konusunda hevesliler.
  • Yenilikler ortaya koymak istiyorlar.
  • Takım halinde çalışmayı seviyorlar.
  • Yöneticilerinden anında geri besleme bekliyorlar.
  • Her alanda (performans, eğitim, kariyer geliştirme) öneri bekliyorlar.
  • Kariyer basamaklarını geçmeden hemen en üst düzeye çıkmak istiyorlar.
  • Kişisel gelişim basamaklarını kendileri tanımlamak istiyorlar.
  • Lisans ve Lisansüstü (Master/Doktora) eğitimine önem veriyorlar.
  • Kendilerini “uzman çalışan”dan çok “öğrenen çalışan” olarak görüyorlar.
  • Kişisel hedefleri ile örtüşen kurum/kuruluş/firmalarda çalışmak istiyorlar.
  • Mevcut kurum/kuruluş/firma yönetim modellerini beğenmiyorlar.
  • Kişisel ve profesyonel yaşamlarını birbirinden ayıramıyorlar.
  • İş ve özel yaşamı ayrı ayrı değil, entegre olarak görüyorlar.
  • Bir kurumda/firmada/pozisyonda 3 yıldan fazla çalışmak istemiyorlar.
  • Kendi firmalarını kurmayı hayal ediyorlar.

Y ve Z kuşaklarını zenginlik görüp, onlarla aynı dili konuşarak dijital dönüşümü bu yeni nesil temeline oturtmamız gerekiyor.

Dijitalleşmede kuşakların etkisi son derece önemlidir. Şu anki iş yükünün büyük bir kısmı X kuşağınca, geriye kalan kısmı da Y kuşağınca yerine getirilmektedir. Ama dönüşümdeki asıl çarpan etkisi Z kuşağı tarafından olacaktır.

Dönüşüm insanda ve toplumda karşılık bulduğu sürece gerçekleşecektir. Dijital dönüşümü bir sonraki aşamaya taşıyacak anahtar kuşak Z kuşağıdır.

Dijital dünyada bilgi, iletişim ve üretime hizmet eden cihazlar çoğumuz için günlük rutinimizin bir parçası haline geldi. Dünya nüfusunun büyük bir bölümü, özellikle de yeni nesiller (özelikle Y nesli) için, örneğin akıllı telefonların sunduğu imkânlar artık hiç şaşırtıcı değil. Coğrafi kısıtlamaların hiçbir öneminin kalmadığı bu dönem, bireylerin istedikleri yerde ve zamanda dijital dünyanın bir parçası olmalarına olanak sunuyor. Diğer taraftan dijitalleşmenin yaygınlaşması ile insan ilişkilerinden iş yapış şekillerine kadar pek çok farklı alanda da büyük değişimlere yol açıyor. Gerçeğe, bilgiye, veriye, istatistiklere, kısacası her şeye artık uzaktan erişilebiliyoruz. Dijital, dijitalizm, dijitalizasyon, dijital toplum, dijital kültür, hatta dijital felsefe dünyanın geleceğine yön veren yeni kavramlarımız olarak ortaya çıkmıştır.

DİJİTALLEŞMEDE İNSANIN ROLÜ NEDİR?

Dijitalleşmenin, bir başka ifade ile dijital dönüşümün, en büyük uygulama alanı üretim ve iş dünyası olduğunu görüyoruz. Dijitalleşen işletmeler ve iş dünyasının geleceğinde insan gücü değil, insan zekâsı ve fikirleri önem kazanmaktadır. Artık kol gücüne dayalı rutin, sağlıksız ve hataya açık yöntemler yerini makinelere ve dijital sistemlere devrediyor. Bu dijitalleşme sürecinde insanın temel rolü, yönetici (helikopter rol) konumuna geçip dijital sistemlerin izlenmesi, kontrolü ve iyileştirilmesi şeklinde yeniden şekilleniyor. Bu süreçte, yönetici (helikopter rol) yanı sıra insana düşen diğer roller arasında şunlar sıralanabilir:

  • İş süreci modellerinin (BPM: Busines Process Models) tanımlanması
  • İş süreci modellerine uygun dijital süreçlerin tanımlanması,
  • Dijital süreçlere uygun sistemlerin geliştirilmesi,
  • Sistemlerde üretilen verilerin yönetimi ve kalite kontrolü,
  • Sistemlerin güvenliğinin sağlanması,
  • Sistemlere hızlı erişim sağlanması,
  • Farklı sistemler arasında entegrasyon sağlanması,
  • Sistemlerin sorunsuz çalışması için önlemler alınması,
  • Çevresel etkileri dikkate alarak sürdürülebilir yenilikçi sistemler geliştirilmesi.

Endüstri 4.0 olarak da ifade edilen “Büyük Veri, Öğrenen Makineler, Veri Zekası, Nesnelerin İnterneti, Bulut Bilişim” gibi yeni teknolojiler insana, yeni iş süreç modellerini tanımlamasına olanak sağlıyor. Bu teknolojilerin uygulanabilirliği artarken, sağladıkları yatırım geri dönüşleri de insana cazip fırsatlar sunuyor. “Endüstri 4.0” kavramı teknoloji odaklı dönüşümü tariflerken, 2017 yılında ortaya.

“Endüstri 4.0, Toplum 5.0 peşinden koşan bir dijital dönüşüm mü ? Yoksa KamuNet, Kamu Entegre Veri Merkezi, FaTh Projesi, eDevlet, AYDES, MEDULA, TAKBİS, PARDUS, GÖÇNET, BELGENET gibi tüm kurumsal projelerimizin tamamlanıp vatandaş odaklı ulusal dijital dönüşüm mü?”

atılan “Toplum-5.0” kavramı da insan odaklı dijitalleşmeye dönüştürüyor. Endüstri 4.0’la, nesneler kendilerini akıllı bağlantılar ve dağıtımlar etrafında organize edebilmekte ve insan hata oranını en aza düşürmeye çalışmaktadır. Nesneler, entegre iletişim yetenekleri sayesinde, akıllı kararlar alabilmekte ve çevreleriyle sürekli bağlantı ve iletişim halinde bulunarak üretimin tüm aşamalarında tetikte kalabilmektedir. Makine ve parçaların bu öz-örgütlenme yetenekleri ileride yapılabilecek ve insanın içinden çıkamayacağı karmaşık üretim senaryolarının önünü açmaktadır. Örneğin; makinelerin etkileşimiyle tek tek üretilmesi gereken özel ürünler, insan müdahalesine gerek kalmadan esnek ve kitlesel olarak üretilebilir ve hızlıca piyasaya sürülebilir.

Dijitalleşme sürecinde insan, sistemleri denetleme ve problemleri yaratıcı bir şekilde çözme açısından hala aktif bir unsurdur. Dijitalleşme, insanlar ve gelişmiş makinelerin bir araya getirilmesi çerçevesinde oluşturulmuş bir anlayıştır. Bir kontrol sistemi aksaklıklar ve uyumsuzlukların çözülebilmesi, basitçe dengeli bir şekilde çalışabilmesi için başka bir kontrol mekanizmasına ihtiyaç duyar. Üretim sistemleri için yaratıcı ve sorun giderici olarak bu esnek rol insana ayrılmıştır.

İnsan isterse tüm süreci kendisi de yönetebilir. İnsana verilen bu büyük esneklik kontrolün her zaman insan elinde olduğunu açıkça göstermektedir.

DİJİTALLEŞMEDE İNSANA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?

Dijital dönüşüm sürecinde, çalışanlar için, ağır şartlar altında, beden gücünün sınırlarını zorlayarak çalışmak ya da ofislerde oturup dirsek çürütmek yerine, kendinden organize süreçler içinde kendi uygulamalarını takip etmek ve üretim stratejileri geliştirmek çerçevesinde olan işler ana çalışma öğeleri olacaktır. Üretim süreçlerini takip ve kontrol eden çalışanlar üretimin hala ana unsurudur. Çok sayıda üretim sistemi olacağından aynı zamanda bunları kontrol edecek insan sayısı da artacaktır. Çalışanlar, sorumluluklarını yerine getirmezlerse makine değil insan odaklı sorunlar ortaya çıkacak ve aksaklıklar yaşanacaktır.

Dijital dönüşümün en büyük bileşenlerinden biri olan veri, 7/24 erişilebilir hale geldi. Bu sayede müşteriler veya kullanıcılar, bilgiye olan erişimlerinin hızlanmasıyla artık daha güçlü durumdalardır. Kullanıcının gücünü artıran bu dönüşüm nesnelere de büyük değişimler getiriyor. Örneğin, öğrenen makineler, yapay zekâ, 3 boyutlu baskı teknolojisi, sezgisel süreçlerin yanı sıra akıllı ev, akıllı kent, akıllı trafik, akıllı şehir, vb. “akıllı” ürünlerle birlikte çevremizdeki hemen her şeyin giderek “zekâ” kazandığını görüyoruz. Bu noktada verinin işlenmesi, değere dönüştürülmesi ve bunun için de izlenmesi, ölçülmesi ve korunması kritik bir önem taşıyor.

Her nesnenin akıllı algılayıcılar ile donatıldığı ve hepsinin internete veri gönderdiği bir dünya olarak tanımlanan “Nesnelerin İnterneti” (Internet of Things) kavramı sonrası “Herşeyin İnterneti” (Internet of Everything) kavramı ortaya çıktı. Herşeyin Interneti ile birlikte sürece insan da eklenmiş oldu, yani artık iletişim sadece nesneler arasında değil, insan ve nesneler arasında da iletişim mümkün olacaktır.

Dijital dönüşümü düşünmek, panel ortamlarında tartışmak, kurum ve kuruluşlarımızı dijital dönüşüme hazırlamak, dijital dönüşümü tasarlamak/ planlamak/test etmek ve en önemlisi klasik süreçlerin devamlılığını kesintiye uğratmadan dijitalleşmeyi uygulamak görevi yine “İnsan’a” (yani bizlere) düşmektedir. Bu kapsamda, bağlı nesnelerden gelen gerçek zamanlı bilgilerin, iş modeli süreçleriyle birleştirmesi ve bu süreçlerin dijitalleşmeye uygun olarak güncellenmesi de yine insana düşen görevler arasında yer almaktadır.

DİJİTALLEŞMEDE KURUMLARA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?

Dijital dönüşümün bir anda ve kolay olmasını beklemek pek gerçekçi değildir. Bu büyük bir kültürel değişim yönetimi sürecidir. Dijitalleşme sürecinde kurumların karşılaşacağı problemleri en aza indirgemek için sahip olmaları gereken özellikler ise iş gücünü dijitalleşmeye uyumlayacak yetkinlikleri belirlemek, iş gücü segmentasyonuna özel fark yaratacak çözümler geliştirmek ve bu sürecin getireceği risklerin farkında olarak gerekli araçları kullanmaya başlamak olacaktır.

Peki kurumlar bu yolculuğa nereden başlamalı? Öncelikle yapılması gereken, hedeflerin ve onlardan ne kadar uzakta olduğunun belirlenmesi olacaktır. Çalışanların ve yönetim ekibinin bu dönüşüme ne kadar hazır olduğunu tespit etmek ve gerekli eylemleri almak kritik bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Kurumu ve operasyonlarını iyileştirmek adına atılacak bir başka adım da çalışanların rutin gerekliliklerden sıyrılıp katma değer sağlayacak işlere odaklanmasına fırsat tanımak olacaktır. Tüm bu süreçten maksimum verimi alabilmek için çevrimiçi sistemleri ve sosyal medyayı da bir veri kaynağı olarak takip edilmelidir.

Dijital ortam, sanal dünya olarak adlandırılsa da kaynağında insan yer alıyor. Yani insan merkezli bir yapı. Bu yapı karmaşık gibi görünse de beraberinde büyük fırsatlar getiriyor. Aynı şekilde tehditleri de. Dijitalleşmenin ortaya çıkardığı bilinçlendirme ile birlikte çalışanların profillerinde hızlı ve derinlemesine değişiklikler ortaya çıkıyor. İnsan davranış modellerinin değiştiği ve insan beklentilerinin farklılaştığı bu dijitalleşme çağında, çalışanlar kurumundan/ şirketinden vatandaşlar ise Devletten dijital dönüşüm bekliyor. Bugün kurumların/şirketlerin dijital olması çalışanlar için yeni bir motivasyon kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.

2017’nin Temmuz ve Ağustos aylarında Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya Pasifik ülkelerinde yapılan bir araştırmada 50 ve üstü çalışanı olan şirketlerde karar verici pozisyonunda bulunan 1625 kişiden görüş alınmıştır. Araştırmaya katılanların verdiği geri bildirimler değerlendirildiğinde, dijital dönüşüm projelerinin başarısının dört temel faktöre bağlı olduğu dikkat çekiyor; insanlar, eylemler, iş birliği ve teknoloji. [2].

Elbette, kurumların öncelikle bir amaç belirleyerek kendilerine “Dijitalleşen dünyada biz kurum olarak neredeyiz?” sorusunu sormaları gerekiyor. Kurumsal dijitalleşme sürecinde fark yaratacak insan odaklı çözümlere bazı örnekler aşağıda yer almaktadır.

  • Rutin görevlerin otomasyonu (veya dış kaynak kullanımı) ile (özellikle “Y” nesli) çalışanlara kuruma değer katmaları için zaman tanınması.
  • Çalışanların işbirliğini sağlamak amacıyla, doğru insanları bulup birbirlerine destek anlamında daha etkili bir ağ kurmalarını sağlayan çözümler ve uygulamalar geliştirilmesi.
  • Yeni görselleştirme araçları ile çalışanların veri/bilgi kullanımının artırılması ve daha etkili hale getirilmesi.
  • Çalışan deneyiminin de müşteri deneyimi gibi mobil hale gelmesi ve mobil çalışma esnekliğini destekleyecek uygulamalar geliştirilmesi.
  • Çalışanların rutin işleri tek başlarına gerçekleştirmesine olanak sağlayacak uygulamaların geliştirilmesi.
  • Kurumların çalışanları ile ilgili sahip oldukları verileri, tıpkı müşterileri için yaptıkları gibi yorumlanabilir hale getiren öngörüsel insan kaynakları yönetimi süreçlerinin geliştirilmesi.
  • Kurumların gittikçe daha sanal hale gelmesi ve bu yeteneklerini, operasyonlarını daha hızlı ve etkili şekilde ölçeklendirmek için kullanmaları.
  • Gereksiz bilgi tekrarının engellenmesi ve bilginin herkesin ihtiyaç anında ulaşabileceği şekilde konumlandırılması, eğitim sistemlerinde etkinlik ve süreklilik.
  • Çalışma ortamının daha esnek hale getirilmesi ve dijital çalışma ortamları sayesinde çalışanların ofis dışında da (örneğin evinde, yolda, kurum dışında) çalışabilir olması.
  • Çalışanın kurumuna bağlılığı ve verimliliğini artırmak için dijital çözümlerin ve uygulamaların kullanılması.
  • İnsan-makine etkileşimini sağlayacak ara yüzler ve uygulamalar geliştirilmesi.
  • Yönetim kurullarında ve üst düzey yönetim pozisyonlarında, dijital yetkinliklere sahip nesillerin görevlendirilmesi.

Dijitalleşen kurumlar müşterilerini, dağıtım merkezlerini, tedarikçilerini ve üretimlerini bir platformda topladıkları Kurumsal Kaynak Planlama sistemleri üzerinden verilerini analiz ediyorlar. Doğru ürün ya da hizmeti, doğru müşteriye, doğru fiyatla, doğru yerde ve zamanda sunmayı hedefleyen Müşteri İlişkileri Yönetimi gibi iş platformlarına yöneliyorlar. Makineler arası iletişim (M2M) ile birbiriyle sürekli konuşan makinelerin ürettiği ve işlediği büyük veri havuzu içinden anlamlı veriyi analiz edebiliyorlar. E-defter, e-fatura, e-reçete, e-imza gibi bürokraside dijitalleşmeyle, kamu hizmetleri de hızlanıyor [3].

TÜSİAD, Samsung Electronics, Deloitte ve GfK’nın işbirliği ile gerçekleştirilen “Türkiye’deki Dijital Değişime CEO Bakışı” konulu araştırma çalışması kapsamında, Eylül 2015 ile Ocak 2016 tarihleri arasında 58 şirketin üst düzey yöneticisi ile yüz yüze yapılan görüşmeler yapılmış ve bu yöneticilerin şirketlerinin dijital değişimi nasıl algıladıklarını, nelere odaklandıklarını ve değişim sürecini nasıl yönettikleri araştırılmıştır. Bu araştırma sonucunda aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir [4]:

  • Kurumlarda, dijital olgunluk ve dijital strateji arasında önemli bir korelasyon olduğu görülüyor.
  • Dijital değişim, Türkiye’de üst düzey yöneticiler tarafından destekleniyor.
  • Türkiye’de dijital değişim henüz bütün bir resim olarak ele alınmıyor, Şirketler münferit teknolojilere operasyonel bir odak ile yatırım yapıyorlar.
  • Tüketici taleplerinin sektörler üzerinde farklı beklentiler yaratması sebebiyle, dijital teknolojilerin sağlaması beklenen fayda, sektörel bazda farklılaşıyor.
  • Telekomünikasyon ve Finansal Hizmetler sektörleri dijitalleşmeyi sadece önceliklendirmekle kalmayıp yatırımlarının önemli bir bölümünü dijitalleşmeye ayırıyorlar.

SONUÇ: DİJİTALLEŞME SONRASI NELER İLE KARŞILAŞACAĞIZ?

Dijital çağda, her bireyin iş esnasında ve işe hazırlarken kapasite ve kalitelerini yükseltmek bir zorunluluk halini alıyor. Giderek yoğunluğu artan uzaktan eğitim uygulamaları, artırılmış gerçeklik kullanımı ve kişiselleştirme, istihdam açısından arayı bir miktar kapatabilir, bu da tek başına yeterli olmayacaktır. Film senaryolarının robotlar tarafından yazıldığı, yemek yapma işinin bile yapay zekâ ve makinelere teslim edileceği bir ortamda yeni iş alanlarına hazırlık da bir o kadar önem taşıyor.

Bu yeni alanlar neler, artık programlama gibi konular geride kaldı. Bunun yerine yapay zekâyı, sistemlerin akıllanmasını, kendini programlayabilecek makineleri konuşuyoruz. Önümüzdeki yüzyılda dünya kaynaklarının yetersizliği ortaya çıkacaksa Gezegen Mühendisliği, Uzay Teknolojileri daha popüler hale gelirken, gündelik hayatımız açısından şehir tarımcılığı ve topraksız tarımcılık, geri kazanılır kaynaklardan enerji elde edilen teknolojiler konusunda ortaya çıkan alanlar, artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR) konusunda açılacak yeni sanatsal ve yapım alanları ile tasarım ve müşteri deneyimi oluşturmak büyük iş alanları olarak karşımıza çıkacak.

Bitcoin ve Blockchain teknolojileri sayesinde bankacılık ve finansal kurumlar açısından yepyeni bir gerçekliğin oluştuğunu ve bankaların kişisel finansman konularında giderek geride kaldıklarını göreceğiz. Bu durumda şu anda verdiğimiz eğitim ve içeriklerinin de bu yeni gerçeklere uyumu konusunda yeniden değerlendirilmesi gerektiği kaçınılmaz olarak karşımıza çıkıyor. Bu duruma hazır olmak için, öncelikle bu eğitimi vermeyi düşünecek ve bu konuları eğitim planı içerisine koyacak bir grup insanın da zaman kaybetmeden yetiştirilmesi gerekiyor. Bu konu akademik yapı dışında özel kurumlar ve karar vericilerin de hızlıca ajandalarına girmesi gerektiği gibi bir stratejinin belirlenmesi de kritik önemde olacaktır.

Dijital dönüşümü sadece bir ‘teknoloji hamlesi’ olarak gören kurumlar/şirketler geride kalırken, bu dönüşümü kurumun bir parçası haline getiren kurumlar/ şirketler ise kazandıkları hız, performans, verimlilik ve yaratıcılık gücüyle rekabette ve yenilikçilikte çok avantajlı hale geleceklerdir.

Dijital dünyanın sesini dinleyebilenler, duyabilenler, normalde iletişim kurmanın kolay olmayacağı milyonlarca insanı dijital dünyada kolayca algılayabilme başarısı sağlayanlar ve bu dönüşümü içselleştirip tamamen dijitalleşenler bu yeni dünyanın kazananı olacaktır. Dijital dünyanın davranış ve algı biçimlerini hissetmek zorundayız. Eski köye, yeni âdet derken; yeni köyde, eski âdetlerin geçerli olması mümkün mü?

Sonuç olarak;
• Dijital dönüşümün hammaddesi kendi insanımız olmalıdır.
• Dijital dönüşümde alın terimizin her damlası ve paramızın her kuruşu ülkemizde kalacak bir model olmalıdır.
• Dijital dönüşüm vatandaşa hizmet odaklı olmalıdır.

KAYNAKLAR:

1. Mettling,B. ve Barré, J (Editörler) (2016). What role for Human Resources in 2020-2025?, White Paper, Oliver-Wyman Co., February 2016. (URL: http://www.oliverwyman.com/content/dam/oliver-wyman/global/ en/2016/june/What%20role%20for%20HR%20in%202020-2025.pdf)

2. Fujitsu (2017). The Digital Transformation PACT Report. (URL: http:// www.fujitsu.com/global/imagesgig5/4161-001-PACT-for-success-Full- Report-v1.0_tcm100-3401445_tcm100-2750236-32.pdf)

3. BT Haber (2016). Dijital Dönüşüm ve Mobil Uygulamalar. (URL: https:// bilisimzirvesi.com.tr/documents/Dokumanlar/haberler/dijital-donusum- ve-mobil-teknoloji-2016/dijital-donusum-ve-mobil-uygulamalar.pdf)

4. TÜSİAD (2016). Türkiye'deki Dijital Değişime CEO Bakışı. (URL: https:// www2.deloitte.com/content/dam/Deloitte/tr/Documents/technology- media-telecommunications/turkiyedeki-dijital-degisime-CEO-bakisi.pdf)